Sayfalar

29 Eylül 2010 Çarşamba

bazı avrupai motivasyon yöntemleri

takımı motive etmek için birkaç taktik...
Bunlara taktik dememin sebebi, hiçbirzaman manager ın kırıcı sözler söylememesi, veya daha çok çalış, az çalışıyorsun, geçgeliyorsun, erken çıkıyorsun tarzı direk ve açık konuşmaması, bunun yerini alan bazı davranış ve sözler sergilemesidir.


MESELA:

  • Ciddiyet:  Ciddiyet liderlik ettiğiniz çalışanlara fırtınalar koparmak veya tehditler savurmak ya da korku salmak değildir. Ciddiyet konu iş olduğunda "sadece doğru" nun peşinden gitmektir. Beraber çalıştığınız insanlar üzerinde çalıştıkları işleri anlatırken, rapor verirken, gelişmeleri sıralarken aklına takılan soruları direk sormak, anlaşılmayan noktaları direk açıklığa kavuşturmasını istemek...Ciddi olduğunda, yanlışlıklara tahammül etmezsin; ayıp olacak diye, anlaşılmaz gördüğün bir noktayı sormamazlık etmezsin...Tüm bunlar gerçek iş disiplinini sağlayan ciddi liderlik davranışlarıdır.
  • Activities ve Action plan exel dosyası. Toplantıdan önce bu liste okunacak ve bilinmeyen aktiviteler hakkında ön-bilgi alınmalıdır.
Dosyadaki bilgiler:
Tarih-Sorumlu kişi-Iş tanımı-Notlar-State(open,closed,ongoing,N/A,blocked)-Deadline
  • günlük toplantılar (pzt,salı  kesinlikle olmalı, böylece motivasyon kesinlikle başlamş olur..cuma günü de son bir summary toplantısı yapılır.)
Her sorumludan sırayla, kendi activitesi hakkında update dinlenecek.

Taahhütler alınır!
    Şunu nezaman bitirirsin?
    Bu iş nekadarını alır?W32.4 gibi haftalık ve günlük taahhütler almak.

    Toplantı saatlerini 16:30 a alıp, bu işi bugün bitirebilirmisin?dersen, akşam çıkış saatini 6 lara çekmiş oluyorsun.
      Eğer bir işe çok yoğunlaşılmadığını ve işin kötü gittiğini görürsen,

      bu iş için yarın öğlene kadar uğraş, daha fazla efor sarfedemeyiz, öğlene kadar bitmezse diğer aktiviteye geçeriz, dersin...
      (böylece mühendis bi adam, azçok kaybetmekten veya başarısz olmaktan hoşlanmadığından, var gücüyle deadline a kadar çalışmak ve başarmak isteyecektir.)
      • Arasıra, çalışanlara, nasıl, konu ilgini çekiyormu?sana ilginç geliyormu ?tarzında konuya motivasyonu araştırılabilir..Bu aslında samimi ve işin biraz dışında bir davranış olduğundan motive edici bir harekettir.ilgisini çekmiyorsa nedenini araştırmak gerekebilir, veya aktivitesi değiştirilebilir.
      • çalışanlara üst makamlara olan zorunluluklardan bahsedilebilir, bu işi bitirmemiz lazm, yoksa cuma günü haftalık "projeler genel toplantısı" var, neyaptınız diye soracaklar, bu konuda açıklama yapmam gerekecek, dersin..
      Yani "ensende bir bıçak hissediyorsan o bıçağı altındakilere de biraz hissettirmelisin." Takımda sürekli ve azalıp artan bir stres tutmak gerekiyor herzaman. Ne fazla large nede çok gergin olmak başarı getirir. Ama bu seviyeyi arada tutmak lazım biraz. Bu konuda gelişim adımları (G!-G2-G3-G4) ve yöneticilik adımlarından faydalanabilirsin.

      • "Put everybody on the same track"
      Toplantılar sırasında güzel haberler verebilmek lazım, bunun için HW allocation, Resources (people, equipment..) installation, remote connection gibi temel konularda progress yapmak şart.

      13 Eylül 2010 Pazartesi

      "siyaset" hakkında

      ''Cahil bir toplum,özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse bile hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz.Sadece seçim yaptıgını zanneder.Cahil toplumla seçim yapmak,okuma yazma bilmeyen adama,hangi kitabı okuyacagını sormak kadar ahmaklıktır.Böyle bir seçimle iktidara gelenler,düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenligini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir'' Friedrich Nietzsche

      Nietzsche siyaset kavramını çok güzel özetlemiş. Seçimlerde kazanan ve kaybedenler hep birtakım sermaye gruplarıdır. Sıradan halk ise, ideolojik fikirlerle manipule edilip, bilerek yarasına dokunularak birbirine düşürülür ve bu gazla tıpış tıpış sandığa yollanır. Tepedekilerin, bütün gün başörtüsü sorunu, laiklik, şeriat gibi konularla uğraştıklarını mı sanıyoruz yoksa?

      8 Eylül 2010 Çarşamba

      kendi ülkende yabancılık statüsü:)


      Türkiye de herhangi bir televizyon programı, dizi, haberler veya reklam izlerken, bir gazete yazısı okurken veya dışarıda insan içinde dolaşırken bazı anlar olur ki, "ulen ne alakası var! " derim, "ne saçma şey", "bu tam bi salaklık!" der sinirlenirim bazen. Butür olaylara örnek vermeye gerek bile yok. Sadece kurban bayramında sokakta hayvanlara yapılanları gözlemleseniz yeterli olacaktır. Burada konu kesinlikle din, ırk değil tamamen kurban kesme becerisi ve yetkisi olmayan insanların işlediği zekasal ve mantıksal suçlardan bahsediyorum.
      Hele üniversite bitirmişseniz, hele birkaç kitap okumuş ve ortalama bir genel kültür edinmişseniz bu anlarla karşılaşmamanız mümkün değildir.
      Bu anlar hep, kendi ülkeme kendimi yabancı hissetmeme yol açardı! Sorunun bende olduğunu düşünürdüm bazen, taki Fransada birkaç yıl yaşayana kadar...
      Tv de konuşan herhangi birisi, gazetelerden takip ettiğim bir yazı, dışarıda karşılaştığım bir olay, etrafımdaki insanlar... okadar "benden" ve "benim bakış açımdan"dılar ki "bu işi ben de yapsam kesin böyle yapardım" derdim içimden.
      Fransa burada sadece bir örnek. Eminim beni daha fazla yansıtan, genel mantık ve zeka seviyesinde veya üzerinde bir ortalamaya sahip daha nice ülke ve milletler vardır.
      Mesela geçenlerde Isveçte yaşayan bir arkadaşım yeni açılan bir alışveriş merkezinden bahsetti. Söylediğine göre sorumlu herhangi bir personel yokmuş, insanlar istediklerini alıp otomatik kasalardan geçirip kredi kartlarıyla ödüyorlarmış.
      Fransa veya Isveçde yanlış şeyler yokmu? diyeceksiniz, tabiiki var ama tolere edilebilecek seviyelerde. Türkiye deki gibi, spor yorumcularının yüzde doksanı sporla ilgisi olmayan saçma sapan, kişisel yorumlar yapmıyor; veya politikayı takip ederken yüzde doksan sinirlenip "bukadarı da ayıptır be!" demezsiniz. Veya tv dizilerinin yüzde doksanı kötü çekimler, geride kalmış, tipolojiye dayanan senaryolar ve kendini tekrar eden tembellik kokan hikayelerden oluşmuyor. Hepsi var ama tolere edilebilecek seviyede, "okadar kusur kadı kızında da olur" diyebileceğiniz bir seviyede...

      4 Eylül 2010 Cumartesi

      "küçük şeyler" hakkında

      "maniac" kelimesi fransızca da aşırı titiz anlamına gelir..Aşırı titiz insanlar, ufacık toz tanelerinden bile tahatsız olur, strese girer, neşesi kaçar, herkes eğleniorsa bile o eğlenemez, ortamın melodisinden kilometrelerce uzaktadır o, toz tanesinde takılı kalmıştır...
      Gerçekten de bazen küçük ve önemsiz şeylere takılır kalırız. Mutfaktaki birkaç kirli bulaşık, 5-10 liralık bir alacak verecek, kumandayı kimin kullanacağı, yanlışlıkla bize söylenen veya birine söylediğimiz kırıcı bir söz... Butür şeyler aslında mutlak olarak çok değersizdir, ama biz onlara aşırı değerler yükler ve durumu memleket meselesi haline getiririz...Olayı abartıp bize yanlış davranıldığını düşündüğümüz ve kişisel çıkarımlarda bulunduğumuz için ortamdaki herkesden çok kızar, surat yapar ve ortamın neşeli melodisinden gittikçe kopar ve uzaklaşırız.

      Küçük şeyleri kafaya takmamak, onları görmezden gelmek değildir. Belki sözle espriyle ve yüzeysel olarak ifade edebilirsin ama saplanıp kalmamak gerekiyor.

      Aslında, önemli ve hayati olan tekşey mutluluk; mutluluğun en güncel ve yaygın şekliyse "neşe"dir. Neşemizi kaçırmaya hiçbirşey gerçekten değmez. insanlara surat yapıp gözdağı vereceğimize, rahat ve neşeli olmak daha fazla saygı duyulan bir ambiyans yaratır.
      Insanları sözler, emirler ve muhtıralarla trigger edemeyiz. Içlerinden gelerek, sizin aslında nelerden hoşlandığınızı bilmeleri ve ona göre davranmaları, ortak değerlerinizi yaratıp yaratmadığınıza bağlıdır. Birbirinize verdiğiniz değer, oluşturduğunuz sevgi-saygı ambiyansı, birbirinizin isteklerine önem vermenizi ve empati kurabilmenizi sağlayabilecek sinerjiyi yaratacaktır.

      Hayatı dolu dolu yaşamak için ne istediğini duyabilmeli ve isteklerini takip etmelisin, sosyalleşmeli ve insanlarla konuşmalı ve ortak değerler yaratmalısın...

      Henüz önündeki havayı soluyabiliyorsan neşelen! henüz ayakların tutuyor ve yürüyebiliyorken dışarı çık! Henüz kulakların duyuyorken müzik dinle ve danset! Henüz görebiliyorken sevgilinin gözlerine bak! Henüz konuşabiliyorken ona, onu sevdiğini söyle!

      kitap özeti: Ufak şeyleri dert etmeyin
      http://www.turkcebilgi.net/kitap-ozetleri/u/ufak-seyleri-dert-etmeyin-24589.html