Sayfalar

10 Mayıs 2011 Salı

Captain Corelli' s Mandolin - film analizi

John Madden in yönettiği, başrollerini Nicolas Cage(Corelli) ve Penelope Cruz(Palagia) un oynadığı 2001 yapımı, "Yüzbaşı Corelli' nin Mandolini", bir yunan kıyı köyü olan Cephalloni de 2.dünya savaşı sırasında geçen bir aşk filmi. Palagia gençliğinden beri Mandras ı sevmektedir, nişanlanırlar da hatta ama Mandras Arnavutluk da Italyan lara karşı savaşmak için mücadeleye katılır. Italyanlar Arnavutlukta kaybetse de Hitler yardıma koşar ve müttefikler Yunanistan ı da ele geçirirler. Bir Italyan bölük, bu küçük balıkçı köyünün otoritesini eline alır, ve Nicolas Cage bu bölüğün italyan lideri olarak doktor kızı Palagia' nın kalbini fethetmekte kararlıdır...

Cage in işi zor çünkü hem mandolin çalıp şarkı söylemeyi, müzik yapmayı ve parti vermeyi seven romantik bir kişilik hem de adayı işgal eden Almanlara kafa tutan sert bir komutan. Yine de iki rolde de inandırıcılığını kaybetmemiş. Mandolini tam olarak öğrenmişmi bilemeyiz ama enazından filmdeki birkaç şarkıyı çalabiliyor, çalıyormuş gibi yapmıyor yani,  parmakları gerçekten akor basıyor. Italyan aksanı da ayrı bir hoşluk katmış. Filmde yunanlar italyanlar almanlar hepsi ingilizce konuşuyor kendi aksanlarını da katarak...Hatta baba-kız ingilizce konuşuyor birbiriyle..başka türlü bu fimi yapmak mümkün olamazdı tabi ama yine de köydeki çocuklar dahil herkesin ingilizce konuşması garip geliyor... Penelope Cruz da yunan kızı rolünde çok gerçekçi, ispanyol olduğunu bilsek de bu akdeniz esmer güzelinin yunan olmaması için de hiçbir sebep yok...Filmde Yunan lar masum, Italyanlar da barışçıl ama Almanlar hakkında kesin bir nefret duygusuyla doluyorsunuz. Sistematik idamlar, duygusuzca adam öldürmeler...Hatta "bilimsel olarak diğer ırklardan üstün olduğumuz kanıtlandı" diyen bir Alman yüzbaşı...Filme göre aslında Benito Musolini, Italyanları 2.dünya savaşına girmeye zorladı; ve daha çok şarkı söyleyen,sevişen, aşık olan bu romantik italyan askerleri istemedikleri gurbet ellerde savaşmak, hasret çekmek ve yeri geldiğinde ölmek zorunda kaldılar..Musolini ye birkaç kez Hitler in köpeği yakıştırması yapılıyor hatta...Filme dönecek olursak; Palagia bir süre sonra bu romantik askerin kurlarına dayanamaz. Aslında varlığından rahatsızlık duyar uzun süre ama mandolin çalmaya başladığı sahnede kendini salıverir. Zaten Mandras için vatanı herşeyden önce gelmektedir, babası da nişanlanmadan önce "bu adam sana göre değil, cahil, okuma yazma bilmeyen bir balıkçı" demişti.
Kız aslında subayın akıllı olmasına da vuruluyor biraz. 
Filmde yunan kızlarının güçlü karakterleri öne çıkıyor. Köy meydanındaki asker partilerine yalnız başlarına kimseden korkmadan çekinmeden katılan, askerleri dansa kaldırıp tango yapan güçlü kadınlar...ülkemizdeki benzer bir köyde pek göremeyeceğimiz türden, özgüvenli, ayıp-günah bilmeyen, kendi ayakları üzerinde duran genç kızlar...Belkide  ortodoks hıristiyanların yaşam biçimleri böyledir (yada yönetmen böyle göstermek istemiştir)...
Yunanlarla bizim neden bu kadar çatıştığımızı düşündüm, bu özgür halleriyle bize değil de, avrupalılara daha yakın olduklarını hissettim..Yine de, sirtaki yapan, eylenmeyi-gülmeyi seven, mutfakta yemek yapan anaç kadınlar gibi, "komşu"nun bize çok yakın gelen tarafları da gözden kaçmıyor..
Köy doktorunun mesleğine ve prensiplerine olan aşkı da takdire şayan, biryandan kızını da özgürce yetiştirmeyi biliyor, kilisedeki ayinlerden de pek hazzetmediğini cesurca söylüyor...Palagia nın nişanlısından vazgeçebilip yeni aşkının peşinden gitmesi de cesur bir karar olmuş...
Romantizm ve savaş karışımı "English Patient" benzeri bu aşk filmini rahatlıkla izleyebilirsiniz...

1 Mayıs 2011 Pazar

Death Proof - film analizi

Quentin Tarantino nun yazıp yönettiği, ayrıca barmen rolünde karşımıza çıktığı Ölüm Geçirmez (Death Proof), "Dublör Mike" ın gerilim ve macera dolu hikayesini anlatıyor.
Fast&Furious ve Scream karışımı bir çalışma olmuş diyebiliriz. Benzeri kampüs-korku filmlerinden farkı ise,  yönetmenin sinematografik denemelerinde göze çarpıyor. Tarantino yine hayallerinin peşinden gitmiş ve  busefer bir grindhouse filmiyle çıkıyor karşımıza. Oyunculuklar vasat gibi görünse de, Kurt Russel performansıyla hemencecik sıyrılıyor aradan.
Film belki de Tarantino nun aktristlerine en uzun replikleri paylaştırdığı filmidir diyebiliriz. Mike kurbanlarının peşinde yolları aşındırırken, biz de onların modellikle, aktrislikle, erkek arkadaşlarıyla ve hayatla ilgili uzun sohbetlerine konuk oluyoruz.


Film iki kısımdan oluşuyor, iki bölüm arasında sinematografik olarak büyük farklar var.
Ilk kısımda 70 lerin seks ve şiddet içerikli ucuz Grindhouse Theater filmlerine gönderme yapılıyor. Amatör bir kamera tarafından çekilmişçesine, kalitesiz misanpaj, oyunculuk, diyalog ve film kareleri taklit edilmiş. Bazı sahneler nostalji havası yaratılmak için yıllandırılmış. Ikınci kısımda ise hem kızlarımızın zekaları ve yetenekleri, hem de sinematografi büyük evrim geçirmiş bir şekilde karşılıyor bizi. Dublör Mike ın işi ikinci kısımda biraz daha zorlaşacaktır..
Diyaloglar uzun ve bizi zaman makinesiyle geçmişlere götürüyor. Karşılıklı atışmalar, günlük hayatın incir çekirdeğini doldurmayan detaylarına dolanmış Tarantinovari obsesif polemikler .
Filmde şiddet ve gerilim içeren sahneler çok uzun sürüyor; Tarantino çarpışma ve takip sahnelerini çekerken zorlanmış olmalı. Filmin hikayesini değiştiren bu sahneler ustalıkla ve onlarca plan kullanılarak yönetilmiş.
Referans alınan eski filmlerin pek de ünlü olamamış aktrislerini görüyoruz jeneriklerde. Tarantino nun saygı duruşu, özenle seçilmiş film müzikleri eşliğinde sonlanıyor.
Uzun sohbetlerden sıkılmayacaksanız; Tarantino mizahı ve hikaye tarzını seviyorsanız; Kurt Russel la bir hız, seksapel ve gerilim yolculuğuna çıkmak istiyorsanız kaçırmayın...