Sayfalar

9 Eylül 2017 Cumartesi

The Women in Red - film analizi- Yorum

Yönetmen

"The Women In Red(1984)" yada "Kırmızılı Kadın" diye dilimize çevrilmiş olan komedi filmi aslında yakından tanıdığımız bir film. Ertem Eğilmez, 1985 yılında Aşık Oldum (Şener Şen, Erdal Özyağcılar, Şavaş Dincel, Ayşen Gruda) adıyla ülkemize uyarlamış.

Aslında Gene Wilder'ın filmi de fransız "Pardon Mon Affaire(1976)" filminden uyarlanmış. O da orijinal değil yani.
Mizah konusunda referansların hep fransız sinemasına varması beni şaşırtmıyor açıkçası. (bkz Francis Veber komedileri)
Bu filmi analiz etmezden önce aslında orijinal fransız versiyonunu izlemek daha doğru olurdu ama henüz bulamadım bu filmi. Okuduğum yorumlara göre, fransız versiyonu filmin birçok teması (evlilik, çapkınlık, ilişkiler) hakkında çok daha derin fikir ve görüşler sunuyormuş.

Gelelim Gene Wilder versiyonuna;
Ilk birkaç sahne orijinalinin direk kopyasıymış ama sonradan birçok sahneyi Hollywood beklentisine göre uyarlamış. Yani daha eğlenceli ve daha hafif hale getirmiş. Bence çok komik olmuş.
Otoparkta yerdeki havalandırma ızgaralarının üzerinde kırmızı elbisesiyle dansederken kendisini görüp, daha ilk anda vurulan, onunla bir randevu şansı yakalamak ve yanına gidebilmek için karısına türlü bahaneler ve yalanlar uyduran (yada bunları beceremeyen) sakar bir aşık...
Aşık olduğu kadının yanında yağmurun altında beklerken, yada binmeyi bilmediği atı kontrol etmeye çalışırken sakar, şaşkın aşık karakteri gerçekten tatlı ve komik. Aşık olduğu kadın diyip geçmeyelim, Kelly LeBrock dan bahsediyoruz. Sevecen ve muzır bakışlarıyla içimizi gıdıklıyor gerçekten. Herşeyiyle çok güzel ve bu uğurda karakterimizin başına gelen hiçbirşey bizi şaşırtmıyor.
Orijinal versiyonunda fransız grand-actor Jean Rochefort, Teddy karakterini nasıl oynamış bilmiyorum; ama Gene Wilder ın bazı klasikleşmiş komedi "trük"lerini gözlemledim. Örneğin, çok zor durumda kaldığında ve verilecek hiçbir cevabı olmadığında vakit kazanmak için uzun ve histerik gülmeler yapıyor. Ya da şaşkınlıkla düşünürken gözlerini yatayda sağa sola hızlıca hareket ettiriyor. Şener Şen den bildiğimiz bu mimikleri orijinalinden görmek daha keyifli tabii ki.
Teddy nin arkadaşları da çok eğlenceli. 4 kankanın beraber eğlendikleri her sahne çok hoşuma gitti. 
Zor durumlarda birbirilerini desteklemeleri, sorunlarını paylaşmaları çok samimiydi. Türk versiyonunda da bence Erdal Özyağcılar, Savaş Dinçel ve Necati Bilgiç kanka rollerinde çok iyiler.

Sonuç olarak, güzel bir komedi. 
Hatta vaktiniz varsa 3 versiyonunu da izleyin derim:)
Fransız: Pardon Mon Affair (1976)
Amerikan: The Women In Red (1984)
Türk: Aşık oldum (1985)

iyi seyirler!
Mahmut Irmak


25 Ağustos 2017 Cuma

Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb (1964) - film analizi- Yorum

Yönetmen:


Stanley Kubrick 'in 1964 yapımı savaş karşıtı, politik, kara-mizah filmi.
Shining, Otomatik Portakal, Gözü Tamamen Kapalı, Full Metal Jacket.. gibi filmlerle sinema tarihine farklı türlerdeki başyapıtlarıyla geçmiş Kubrick ustanın bu anti-war (savaş karşıtı) komedi filmi, döneminin politik tartışmalarında anti-militarist bakış açısını destekliyor. Ikinci dünya savaşı sonrası ABD ve SSCB 'nin nükleer silahlanmasının muhtemel trajik sonu hakkında distopik bir fikir veriyor.
Kubrick, fikrini ciddi veya sıkıcı birşekilde anlatmak yerine komik ve abartılı bir anlatım yolu seçmiş. Bunu yaparken de en büyük silahı Peter Sellers. 

Aktör 3 farklı karakterde ( yüzbaşı Lionel Mandrake / ABD Başkanı Merkin Muffley / ve Dr. Strangelove) hem kişikten kişiliğe giriyor hem de bize oyunculuk dersi veriyor bir anlamda. 3 farklı karakterin de kendine has fiziksel özelliklerini yansıtmış. örneğin Dr Strangelove ın Alman aksanı,  ısrarla Nazi selamı vermeye çalışan sağ eli, tekerli sandalyedeki yan oturuşu veya çenesindeki kısmi felç gibi..
Repliklerinden çok bağımsız olarak farklı tavırlar ve  tonlamalar geliştirmiş.
Film ilk bakışta sıkıcı ve ağır konuları işleyen filmler kategorisinde izleyiciyi biraz zorlayacakmış gibi görünse de, bence eğlenceli, heyecanlı, baştan sona sürükleyici, komik ve politik fikri olan bir film. Uçak içerisindeki sahneler çok dikkatle, bir belgesel objektifinden anlatılır gibi çekilmiş. B-54 tipi savaş uçakları hakkında neredeyse döküman niteliğinde bilgiler veriyor. Pilot, yardımcı pilot ve personelin yaptığı her hareket-basılan her düğme gerçek bir uçak personelinin hareketlerini gösteriyor ve uçaklar hakkında çok bilgim olmasa da eminim tüm bu süreç bir uzmanına danışılmış gerçek havacılık terimleri ve aktivitelerinden oluşuyordur. Yani öncelikle bir yönetmenin işlediği konuya hakimliği; olay, mekan ve diyaloglar hakkındaki ön çalışmalarının meyvelerini görüyoruz. Bu sadece uçak içindeki sahneler için geçerli değil, filmde geçen hemen hemen her mekan, olay ve diyalogda kendini gösteriyor. Amerikan 843 Havacılık Üssü'nde, Başkanın Oval Harekat Odasında(War-Room) kullanılan teknik terimler gerçeğin birebir yansıması izlenimini veriyor.

Peter Sellers gibi George Scott ın çılgınlığın sınırlarındaki General Turgidson karakteri de izlemeye değer. Aslında her karakter incelikle işlenmiş. General Ripper, Çavuş Kong, Rus Büyükelçi...
1964 yılında yaratılmış bu karakterler daha sonraki birçok sinema filminde tekrar tekrar işlenmiş. (bkz. Austin Power serisi).
 








Filmin Konusu:
Kubrick bu filmle birlikte Nükleer silahlanmanın muhtemel tehlikeleri hakkındaki fikrini ve safını açıkça belirtmiş. Nekadar güvenlik önlemi alınırsa alınsın, bir kaç istisnai durum; ki bu çılgın bir General veya işgüzar bir savaş pilotu olabilir, bir anda herşeyi geri dönülmez şekilde arap saçına döndürebilir. Sadece birkaç askerin değil, yüzmilyonlarca sivilin hayatı da tehlikeye girebilir. Ki bu filmde işler daha öteye gidiyor, zavallı gezegenimizin ve üzerindeki tüm canlıların 100 yıllık geleceği büyük risk altında.
Kubrick, ABD-SSCB soğuk savaş dönemindeki silahlanma yarışının, olayları nekadar ekstrem noktalara taşınabileceğini anlatıyor. Bu noktada döneminin sol politik görüşüne yakın olduğunu anlıyoruz. Özellikle Hava Kuvvetlerindeki bu "paralel" "kalkışmanın" altında büyük bir Anti-Komünist önyargı ve cepheleşmenin varlığını görüyoruz. Kubrick bu düşmanca ve aşırı milliyetçi tavırla dalga geçiyor. Özellikle General Ripper'ın Ruslardan neden nefret ettiğini anlattığı, komünistlerin güya "saf vucüt özsuyunu" nasıl bulandırmaya (floridleşme) çalıştıkları hakkındaki saçma teorisi bunun en açık örneği.
Clemencau' nun güzel bir sözü hatırlatılıyor: "Savaş Generallere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir."
Filmde bazı tezatlıklar da komedi unsuru olarak kullanılmış; Örneğin, Silahlı çatışmaların arka planında gösterilen "Barış bizim işimizdir- Peace is our profession" panosu. Veya, Başkan'ın, kendi aralarında tartışan Rus-Amerikan diplomatlarını susturmak için söylediği: "Nasıl kavga edersiniz, saygılı olun! burası Savaş Odası" sözü gibi..

Filmdeki sayısız anektodu burada anlatmak imkansız, izlemek gerekiyor. Örneğin, Amerikan başkanını ankesörlü telefondan aradıkları, bozuk para almak için CocaCola makinesini büyük çekincelerle kırmaları, Teksas'lı pilotun kask yerine taktığı kovboy şapkası ve yaptığı müthiş rodeo...


Özetle, Amerika Film Enstitüsü' nün "En iyi 100 Komedi Filmi" listesine aldığı "Dr. StrangeLove,  Yada Endişelenmeyi Bırakıp Bombaları Sevmeye Nasıl Başladım" filmini izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.





iyi seyirler!
Mahmut IRMAK