Sayfalar

28 Şubat 2010 Pazar

"Güneşi Gördüm" - film analizi

"Güneşi Gördüm" 12 mart 2009 tarihinde gösterime giren, Mahsun Kırmızigül'ün yazıp yönettiği, başrollerinde Mahsun Kırmızıgül, Altan Erkekli, Demet Evgar, Erol Demiröz,Cemal Toktaş,Cezmi Baskın..ın oynadığı dramatik sinema filmidir.

Fimde kürt sorunu irdelenmektedir. Bir sınır köyünde yaşamakta olan 21 insanın PKK ve asker arasında kalmış hayatları gösterilir. Köy halkı hayvancılık yaparak süt ve peynir satıp geçinen, ilkel şartlarda hayatlarını devam ettiren bir grup insandır. Ramo (Mahsun K.) filmin iskelet karakteridir. Hikaye onun üzerinden anlatılır. Erkek çocuk istemektedir ve bu yüzden çok kısıtlı şartlarda yaşamalarına rağmen 5 kız çocuğu (biri zihinsel engelli) yapmak durumunda kalır. Kız çocuğu olduğu haberini hep öfkeyle karşılar. Kızlar gibi yürüyüp konuşan Kadonun koşup gelerek "müjdemi isterim, kız çocuğun oldu!" dedikten sonra tokat yemesi, aslında kendi yönelimlerine karşı yediği bir tokattır. Erkek çocukların ya asker ya gerilla olarak kaybedildikleri bir ortamda bu kadar erkek çocuk istemek, kadın-erkek arasındaki eşitsizliği ve insanların kendini zayıf hissetikleri bu ortamda güçlü olma arzusunu gösterir.
Askerler köyün tamamının göçmesini istemektedirler, çünkü ancak bu şekilde terör kuşatılıp bitirilecektir. Topraklarını terkeden insanlar kurallarını hiç bilmedikleri bir hayata doğru göçerler. Ramonun, oğlunun ölüm haberini aldıktan sonra krize girip yerlerde dövünürken, yere döktüğü balıkların çırpınmasını aynı karede görmek bu benzerliği düşündürür.
Gittikleri yerde para ve medeniyet vardır. Bu iki güç onlara en büyük zararı verir. Evde yetişkin kimsenin olmadığı bir anda, kız çocukların çamaşır makinesini alet ettikleri trajik olayda, kızların eğitimsizlikleri, medeni ev araçlarını algılayışlarındaki çarpıklık göze çarpar. Kızların ve anne babanın olan biteni idrak ettiklerinde yaşayacakları şok ve hüsranı düşünmek bu sahneyi trajik yapan unsurlardır.
Ramo, erkek kardeşi Kado(Cemal T.) nun çocukluğundan beri varolan kadınsı yönelimlerini onaylamasa da anlıyormuş gibi davranır. Diğer kardeşi Mamo(Murat U.) ise daha sert mizaçlı ve ailede böyle bir şeyi kabullenmeyecek birisidir. Kardeşini çok da sevse, kafasında homoseksüellikle onu yanyana oturtamadığından yaşamamasının daha doğru olacağını düşünür.
Ramo belkide olayların gidişatını yönlendirebilecek tek kişidir ama Mamo yla hiç konuşmaz ve kaderci yaklaştığı için olayların kötüye gidişini engellemez. Bu sahne aslında töresel ve feodal bakış açısıyla homoseksüellik( marjinallik) arasındaki sert duvarlar; elinde avucunda hiç bişeyi olmayan insanların namus ve ahlak konularında nekadar acımasız ve tartışılmaz kırmızı çizgilere sahip olduğunu gösterir.

Havar(Demet E.), Ramonun eşi, aynı zamanda halasının kızıdır. 6 çocuğunu evde doğurmuş, ağrılı rahim kanamaları olan hasta bir kadındır. Hasta olduğunu güçlük çıkmasın diye Ramodan uzun süre saklaması, yöre kadının aşağılık duygusunu ve psikolojik olarak nekadar ezildiğini gösterir. Busefer de erkek çocuk doğurmasa, Ramo, üzerine kumalık getirecektir. Ramoya göre erkek çocuk yapmak için eve başka bir kadın getirmek, Havar'a olan aşkına engel değildir. Havar için ise eve kuma getirilmesi hayatta en korktuğu şeylerin başında gelir.

Yörede kadına verilen değer minimaldir. Önemli kararlar alınırken kendilerine fikirleri pek sorulmaz. Bunun sebebi eğitime erişimdeki güçlüktür, en yakın okul 40 km uzaktadır. Ama Ramo kızlarını çok sever ve Istanbul'da okutacağına dair karakol komutanına söz verir.

Davut(Altan E.) 'un 3 oğlu vardır, biri askere gitmiş, biri gerillalara katılmış, en küçüğü de mayına basarak bir bacağını kaybetmiştir. Bir gece yarısı, gerilla ile asker köyde burun buruna gelir. 2 oğul arasındaki tartışma, kürt sorununa teğet geçilen sahnedir.
Bu sahnede baba, iki oğlunun arasına girer ve "bunu unutmayın siz kardeşsiniz" der, ancak sonrasında gerilla oğluna "oğlum, eve dön" diye yalvarması, aslında terörün bitmesi ve insanların eve dönmesi gerektiğini düşünüyormuş gibi sunulur. Baba, herşeyden önce oğlunun sağlığını istediği için böyle söylemiştir, yani bu sahnede siyasi gerçek sorgulanmaz. Olaylardan birincil şekilde etkilenen insanların ağzıyla barış çağrısı yapılır.
Asker olan, gerillaya sorar "bir çatışmada karşılaşsak neolacak" diye. "ben ölürsem terörist, sen ölürsen şehit olacaksın" der abisi. Davut'un baba olarak yaşadığı ikilem aslında ülke boyutunda "kardeşin kardeşi vurması"nı sembolize eder. "Güneşi Gördüm" türündeki filmler "içimizdeki savaş" gerçeğine vurgu yaparlar. Hikayede yaşanılan şeyler sadece yöre halkına özgü değil, herkesin başına gelebilecek şeyler olarak anlatılmaktadır. Bu hümanist bakış, insanları barışı anlamaya yaklaştıran ekstra bir öğe olmuştur, filmi izleyen herkes savaşın anlamsızlığını hissederek sinemadan çıkar.

MAHMUT

26 Şubat 2010 Cuma

"The conversation" by Coppola - film analizi
















The Conversation, Francis Ford Coppola'nın 1974 de çektiği, başrollerinde Gene Hackman, Harrison Ford, John Cazale..nin oynadığı filmdir.

Harry Caul profesyonel bir "böcek"tir. Son teknoloji ürünü, bazılarını kendi tasarladığı elektronik aletlerle para karşılığı insanları dinler. "Un coeur en hiver" fimindeki Stephane gibi, kendini işinde mükemmel olmaya adamış, duygulara kapalı, mantığını herşeyin üzerinde tutmaya ve kendini hep konsantre olmaya adamış, az konuşan, sorular sorulduğunda korkak cevaplar veren, kadınlara karşı hep temkinli, utangaç ve duygularını söylemek ve göstermekten çekinen bir kişiliktir. Harry receptif, sürekli dinleyen ve yavaş, ölçülü hareket eden biridir.
Harry kadınlara karşı çekingenliğinin bedelini pahalıya öder. Kendisiyle beraber olmak isteyen bir kadın gece boyunca, hafif-meşrep ve arzulu tavırlarıyla göz boyayıp, atölyesinde sakladığı gizli teypleri çalar. Seyirci olarak bunu çoktan anlasak bile, Harry kadının büyüsünde kaybolduğu ve gerçekleri göremediği için onun gerçek niyetini anlayamaz. Halbuki kadın, Harry'yi daha önce mendil cebine bir dinleyici kalem koyup işleten ve küçük düşüren adamın çalışanlarından biridir. İzleyici olarak bu adama pek güvenmesek de Harry bile bile tuzağa düşer.
Filmin sonuna doğru, yan odadan gelen cinayet, çığlık seslerini "duymamak" için kulaklarını kapatması, görevi mükemmel bir şekilde "dinlemek" olan Harry için filmin metaforlarından biridir.
Harry kasede çektiği görüşmeyi yanlış yorumlar. Patron'un, eşini ve onun gizli aşığını öldürmek istediğini zanneder. Konuşmada geçen "He would kill us, if he had the chance"(fırsatını bulsa bizi öldürür) cümlesi aslında çiftin Patron'u öldürmek için karar aldığı andır. Harry ise bu sözleri çiftin ölüm tehditi altında oldukları şeklinde yanlış yorumlamıştır. Ama gerçek şuki Patron, kendine oynanan oyundan habersizdir.
Filmin yardımcı karakteri, Martin (Harison Ford), Patronun ölmesini istemektedir. Bunun içinde yasak çiftle işbirliği içindedir. Patrona bu görüşme kasedini verip, görüşmede geçen otel odasında olmasını sağlamak ve onu öldürtmeyi planlamaktadır.
Diğer metaforlardan biri de, "bugger is bugged" sahnesidir. Martin Harry'yi gizli ev telefonundan arar, ona dikkat etmesi gerektiğini, ve kendisini evinden dinlediğini söyler. Harry bunu kendisine yediremez ve böceği bulmak için tüm evi altüst eder. Koltuğun içini açar, kornişleri indirir hatta parkeleri bile söker. Ençok değer verdiği Meryem Ana heykelciğini bile kırar. Meryem ana heykelini açtığı bu sahne de bir paradoxdur. Çünkü aslında Harry çok dindardır ve birilerini dinleyip sırlarını ele vermekten dolayı insanların ölmesini aslında hiç istemez. Daha önce 3 kişinin ölümüne sebep olduğu için hep vicdan azabı duymakta ve tekrar olmasını önlemek istemektedir. Hatta rüyasında "Ben ölümden değil cinayetten korkarım" der. Ensonunda bütün evi yıkıp dökmesi ve sonunda sandalyeye oturup saksafon çalması çok hümanist, gerçekçi, bir pes etme, pişmanlık, düşünce ve aksiyon arasındaki çelişki, cinnet ve içe dönüş anını simgeler.

Filmin unutulmaz müziği David Shire ın piyanoyla çaldığı şu parçadır.
http://www.youtube.com/watch?v=DogQt0WJJkI&feature=related

MAHMUT IRMAK