"süblimleşme" denen teori sanırım şöyle izah edilebilir:
hormonların yoğun kontrolü altındayken bile zihinsel aktivitelerini daha iyi bir yöne kanalize edebilmek...
Hormonların çok farklı sebeplerden dolayı uyarılmış olabilir:
bir kadın/bir erkek, bir hayal, bir şarkı, film...
yada bir otel odası.. farklı çağrışımlar yapabilir... bir yemek veya içecek afrodizyak etki yapmış olabilir. Bunun yanında, tatile çıkmak, yolculuklar yapmak da uyarılmaya ve vücuttaki cinsel yada koruyucu hormonların salgılanmasına sebep olabilir.
Bu noktada seçim yapmak elimizde. Ya hemen biran önce orgazma ulaşmaya çalışmak!...ya da bu hormonel gücü kontrollü ve faydalı bir şekilde kullanmak, avantaja çevirmek...
"beyindeki bu hali, normalleştirmek". Yani "cinselliği daha aşağılarda değil beyinde yaşamak". Vücudunun bir yerlerinde karıncalanma olması sorun değil. "Bu anın hemen geçmesini istemekten vazgeçmek". Tam tersine zamana yaymak, hormonlarını "yaşayabilmek". Mantıklı düşünmeye zorlamamak, tam tersine bu uyarılma anının ve artan hormonların, libidonu artırmasını ekstra bir güç olarak görmek. Bu sayede daha güçlü feromonlar yaymak mümkün olacaktır. Böylece daha yaratıcı fikirler veya hayaller mümkün hale gelecektir. Fiziksel olarak da büyük ihtimalle daha güçlü hissedeceğiz kendimizi.
Asıl önemli olan bu ekstra gücü farklı yönlere kanalize edebilmek, mesela konuşurken ses tonumuza, teatral vücut hareketlerine-esnekliğine, bir plan yapıyorsan yada çalışıyorsan verdiğin kararlara ve eforuna yansıtabilirsin.
Özetle amaç:
Derin bir nefes almak, ve doğanın verdiği bu hormonel gücü daha agresif, daha mizahi, daha kararlı, ısrarcı ve yaratıcı bir yere kanalize edebilmek, avantaja dönüştürmek.
13 Eylül 2016 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder