The Front Page (Ön Sayfa) filmi, 1974 yapımı, senaryosunu Billy Wilder ve IAL Diamond'ın aynı isimdeki tiyatro oyunundan devşirdikleri bir komedi filmidir. Bu senarist ikiliyi "Some Like it Hot" ve "The Apartment" gibi hit filmlerden biliyoruz. Billy Wilder, 1906 Avusturya doğumlu bir yönetmen, 27 yaşında Hitler'in Almanya'da iktidara gelmesiyle önce Paris'e oradan da Amerika'ya kaçıyor.
Billy Wilder ve IAL Diamond (Romanya doğumlu senarist) 'ın amerikan toplum yapısına dışardan bakan gözlemci yaklaşımları bu ikiliye birçok avantaj sağlıyor.
The Front Page filminde de öncelikle büyük bir amerikan gazetecilik etiksizliği eleştirisi görüyoruz. "Gerçek"lerden ziyade, daha çok dikkat çekebilecek yalan haberler üreten, halk ve iktidar neyi duymak istiyorsa onu söyleyen bir gazetecilik anlayışı resmi çiziyor. Zamanının amerikasındaki kominizm fobisini güzel işlemiş. Filmin orjinali 1929 yapımı, ozamanların Rus kominizm savunucularını, gazetelerin ve kanun adamlarının nasıl öcü gibi gösterdiğini anlatıyor. Aslında saf bir romantik olan Williams ın, nasıl biranda polis katili azılı bolşevik bir kominist olarak gösterildiğini, sabah 7 de darağacında sallandırılacağını nasıl da iştahla manşetlerine taşıdıklarını görüyoruz. Filmi izlerken, son zamanlarda birkaç kez dillendirilen Turgut Özal'ın bir sözü aklıma geldi, "Türkiye de medya hükümetler yıkmıştır, hükümetleri iktidara getirmiştir". Filmde de vurgulandığı gibi, basın algıları istediği şekilde yönlendirme gücüne sahip, ve malesef bu güç kötü emellerin yolunda çok büyük sonuçlar doğurabiliyor. Tabiiki bunu söylerken ifade özgürlüğünün gerekliliğini de unutmamalıyız. Keşke özellikle ülkemizde de bu ikisi arasında bir denge kurabilsek; yani "Habercilik Etiği" nin kontrolü ve "İfade özgürlüğü" nün korunması arasında bir yerlerde görebilsek medyamızı.
Billy Wilder yine seyirciyi filmin sonuna kadar heyecanı sürekli tutacak bir hedef koymayı ihmal etmemiş. Hildy ve müstakbel eşi Peggy (Susan Sarandon) geceyarısı trenini yakalayabilecek mi acaba? Bu heyecanlı sinematografik yapı, onun başka filmlerinde de görülebilir. Örneğin "Out of towners" filmindeki sabah 9 randevusu gibi. İzleyici filmin içeriğindeki olayları takip ederken hep sabit bir merak ve gerilimle, gittikçe azalan zamanın tik tak larını duyuyor.
Oyunculuklara gelirsek, Jack Lemmon yine yüksek enerjisi, olayların ve amaçların heran içinde olması, yüksek ritmi ve amaçlarıyla uygun seviyedeki duygusal ifadeleriyle amiyane tabirle "yağ gibi akıyor".
Walter Matthau, Jack Lemmon ile yine güzel bir harmoni içerisinde. Terazinin öbür tarafını hep dengede tutuyor. Lemmon' ın telaşı, iyilikseverliği, hayal perestliği ve duygusallığına karşı yeterli ölçüde sertlik, soğukkanlılık, kurnazlık, gerçekçilik ve alaycılık.. Lemmon ve Matthau güzel duetlerine bir yenisini ekliyor.
Filmdeki bazı diğer karakterler de eğlence katmış; şerif, vali, kaçak Williams, Viyanalı doktor ...gibi.
Filmin yüksek ritmine dikkat! bu yüzden replikler, espriler ve göndermeler taramalı tüfek gibi geliyor üzerimize. Çoğu cümleyi ancak tekrar aldığımda anladığımı itiraf etmeliyim.
iyi seyirler!
Director:
Billy Wilder
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder